Analiz: Sezonun İlk Devresinde Galatasaray
Cumartesi, Aralık 29, 2012
Türkiye gibi başarıya odaklı bir ülkede, büyük bir takım için düşüşün sert olanı zordur. Başarılıyken yanınızda olan bir çok etken, başarısızlık durumunda bir anda karşınıza geçecektir. Bu durumun en canlı örneğini yaklaşık 1.5 yıl önce yaşayan Galatasaray için ertesi sezon kazanılan şampiyonluğun değeri büyüktü. Belki de diğer 17 şampiyonluk içerisinde en anlamlı olanlardan bir tanesiydi. Bir enkazı devralan yönetim, yenilenmesi gereken bir kadro ve inandırılması gereken bir taraftar grubu vardı. Kelimenin tam anlamıyla yıkılmış olan yönetim-futbolcu-taraftar düzeninin rayına oturtulduğu bir yılın ardından Galatasaray, şimdi başarının kendisinden de zor olan bir evrenin başında bulunuyor: Başarının sürekliliği.
Fikstürün üzerine kar yağdığı şu günlerde ligin ilk devresi geride kalırken Galatasaray “başarının sürekliliği” adına koyulmuş hedeflerine bir adım daha yaklaşmış gözüküyor. Fakat bu 96-2000 arası döneme benzetilen, sık sık Fatih Terim’in gelişiyle “2000 ruhu” denilen mistik durumun, bir de kötü tarafı var: Rehavet. Zirvede olmak güzeldir, fakat sizin iyi olduğunuzu göstermez. Ya diğerleri çok kötüyken, Galatasaray kötüden halliceyse?
Spor Toto Süper Lig’de Galatasaray: Rüyadan Uyandıran Rehavet
Spor Toto Süper Lig’de Galatasaray: Rüyadan Uyandıran Rehavet
Sezona Süper Kupa ile başlamak, koyulan hedefler adına iyi bir motivasyon kaynağıdır. Üstelik rakip Fenerbahçe’yse ve gazozuna oynanılan bir maçın bile kendine göre anlamı varsa, bu motivasyon katlanarak artacaktır. Fakat yine de, böylesine bir motivasyonun beraberinde getireceği rehavet, bir çok başarısızlık adına en büyük tetikleyicidir. Bir çok otoriteye göre Beşiktaş’ın ekonomik sıkıntısı, Fenerbahçe’nin transferdeki hataları Galatasaray’ı zirvede yalnız bırakacak etkenlerdi. Ligin ilk karşılaşmasını hatırladığımızda TT Arena’daki Kasımpaşa maçı, kazanılan 3 puanın yanında geçen sezonun rüyasından bir anda uyanmak zorunda kalan bir taraftarı da beraberinde getirdi. Selçuk sıradandı. Yeni transferler uyukluyordu ve en önemlisi takım savunmada tam bir muammaydı. Aslında ligin ilk devresinin özeti, o gece çıkarılmıştı.
Rehavetin ciddi bir şekilde son şampiyonun canını yakacak olmasının anlaşıldığı maç ise, 2. haftadaki 3-3’lük Beşiktaş beraberliği oldu. Galatasaray kağıt üzerinde üstündü, rakip bir ezeli rakip değil de, “FEDA” diyen bir Beşiktaş gibiydi sanki. Fakat sahadaki oyun bu ihtimallerin hepsini bir anda tuzla buz etmişti. “2000 ruhundan” bahseden bir çok insan bir anda 2. Fatih Terim dönemini hatırlamak zorunda kaldı. Eldeki bu 3 resmi maç; Süper Kupa, Kasımpaşa ve Beşiktaş maçları 17 haftanın analizi için yeterliydi. Diğer maçlara baktığımızda, bu 3 maçtaki hataların ya tekrarladığını, ya da üzerinde çalışılarak düzeltildiğini gördük. Tüm bunlar psikolojik hesaplaşmanın sonucuydu. Peki ya Galatasaray taktik tablasında nasıldı?
Taktik Tablasında Galatasaray: Spor Toto Süper Lig
Savunma: Galatasaray’ı savunma anlamında ele alırken bir bütün olarak değerlendirmek, oyun planı düşünüldüğünde en akıl kârı iş gibi gözüküyor. Doğrusunu söylemek gerekirse sakatlık problemi yaşamayan bir Muslera, bu takımın en kötü zamanında bile en güçlü silahı. Muhtemeldir ki yakın zamanda ona Avrupa yolları gözükecek fakat yine de o kalede olduğu sürece bir süre daha Galatasaraylılar’ın “içi rahat olacaktır”. Ujfalusi’nin yokluğu, yetenekli fakat tecrübesiz Semih’i yalnızlığa itiyor. Üstelik onun partneri Dany tam bir canlı bombayken bu yalnızlık çok daha tehlikeli bir hâl alıyor şüphesiz. Melo’nun geliş tarihinin sürekli gecikmesi ve hazırlık dönemine yetişememesi ise Galatasaray’ın 4-4-2’sini savunma açısından sekteye uğratan en büyük handikaplardan biriydi. Üstelik Hamit, Madrid öncesi Hamit gibi savunma ve hücum ile aynı anda başa çıkabilen Hamit değildi, eksikti. Amrabat ise Şampiyonlar Ligi maçları dışında tam bir bombaydı. Şüphesiz ki onu ilk 11’e bağlayan yegâne sebep onun form durumu değil, arkasındaki Riera’nın onun işini de eksiksiz yapıyor oluşuydu. Elmander’in yokluğunda ise Umut, “savunmacı forvet” pozisyonunda derecelendirmek gerekirse 10 üzerinden 9 alabilecek bir performans sergiledi. Elmander’in geçen sezon görevi gol atmak değildi ve on küsür gol bir forvet için yüksek bir rakam sayılmazdı. Lâkin Elmander’in olmadığı maçlarda Galatasaray ne ileride top tutabiliyor, ne de savunmada bir bütün oluşturabiliyordu. Bu sebeple Umut’u hücumda değerlendirmeden önce savunmadaki başarısından ötürü kutlamamak ayıp olur. Eboue’ye de ayrı bir parantez açmakta fayda var zira, yıllardır futbol izleyen biri olarak sağ-bekin oyun kurabildiği bir takımı izlediğimi hatırlayamıyorum. Zaman zaman aksasa da savunma ve hücumun yanı sıra, futbol zekâsı denilen meretin herkeste olmadığını hatırlatan bir futbolcu Eboue.
En büyük kusura gelecek olursak, savunmada “halı saha takımı” görüntüsü veriyor Galatasaray. Gole giderken takım hâlinde hücum yapılıyor fakat geriye dönerken takımın yarısı soluklanıyor. Örneklendirmek gerekecek olursa: Orduspor maçında yenilen 2 gol, ŞL grubunun ilk devresinde yenilen tüm goller, Beşiktaş maçında Holosko’nun golü, Gençlerbirliği maçında yenilen gollerin tamamı kontra-ataktan verilen pozisyonlardandı. Selçuk’un formsuzluğunun aksini iddia edenler için bu gollerin açıklaması Selçuk’ta gizlidir. İleride hücumu tamamlayamayan Galatasaray, oyunu boğup eli boş döndüğü sürece, bu tür goller yemeye de muhtemelen devam edecek.
Hücum: Sezon başında “çilek” bekleyen Galatasaraylılar’ın, en çok isyan ettiği nokta Burak ve Umut’un transferleriydi. Adı geçen forvetlerin yanında bu ikili bir çok insanı tatmin etmeyecek cinstendi doğrusunu söylemek gerekirse. Fakat “savunmacı forvet” Umut’un ligdeki 11 golüne Burak’ın 10 golünü eklediğinizde karamsarlık bulutlarının gol yağmuru olarak geri döndüğünü söylemek pek de yanlış olmaz. Üstelik Hamit’in yükselen form grafiği de cabası. Selçuk’un bu kadar kötü olduğu bir dönemde, bu kadar çok gol bulan ve bulduğundan çok daha fazlasını kaçıran Galatasaray’ı bu şekilde kabullenmek yanlış olmayacaktır. Yedek bir forvetin olmaması, Elmander’in geçen seneye nazaran eksiklerinin olması handikaplar olsa da, transfer döneminin bu işler için olduğunu unutmamak gerek.
Riera ve Eboue’nin birer bek olmak dışında, Galatasaray hücumlarını organize adamlar olması, “ağlanacak hâlin” bir o kadar güzel olmasıdır belki de. Sezon başında sol-bek yok ver yansınlarının Riera’nın anadan doğma sol-bek olduğunu öğrendikten sonra kesilmesi, üstüne oyunun her bölümünde etkili oyunu onun ve Eboue’nin yokluğunda takımın niçin bu kadar aksadığına en güzel cevap belki de. Melo’nun takıma ısınmasının ardından Selçuk’un da yavaş yavaş toparlandığını, bunun yanında Yekta ve Aydın gibi güzel alternatiflerin olması sevindirici şeylerden sayılabilir. Yine de daha sonra değineceğim transfer eksiklerinin büyük bölümü orta sahadan kaynaklanıyor. Galatasaray pas yapıyor, topa sahip oluyor fakat oyun kuramıyor. Dünyanın en büyük ironilerinden biri olarak Galatasaray hücumdaki beceriksizliğini yediği gollerle faturalamak durumunda kalıyor.
Şampiyonlar Ligi’nde Galatasaray: “Selamun Aleyküm, Biz Geldik”
Twitter’da gördüğüm, yüzümü güldürürken hayallere daldıran bir tweetti: “Şampiyonlar Ligi 90’lar nostaljisi yapıyor. Ajax, Dortmund, Juventus ve Galatasaray geri döndü.” yazıyordu. Bir Galatasaraylı’nın Şampiyonlar Ligi’ne dönüşünden dolayı yaşadığı mutluluk, 140 karakterle en güzel bu şekilde özetlenebilirdi. Fakat, “başarının sürekliliği” düşüncesinde bir duruş takınan yönetim için Devler Ligi’ne geri dönmekle yetinmek, aslına bakılırsa başarısızlık olacaktı. Üstelik bir çok psikoloji bir aradaydı. Galatasaraylılar uzun bir aradan sonra olası grup eşleşmelerini yazıp çiziyor, Salı-Çarşamba maçlarına hazırlanıyor, üzerine yeni stadyumda yapılacak onlarca koreografi fikrini bir sanatçı edasıyla düşünüp duruyordu. Elbette ki lig şampiyonluğu önemliydi fakat başarıya hasret bir büyük kulübün olması gereken yere geri dönmesi, heyecan uyandırmanın yanında tıpkı söz ettiğim tweet gibi hayallere daldıran cinstendi. Grup kuraları öncesi, matematikte kombinasyonu hatim etmiş, 32’nin 4’lü kombinasyonundan hayallerini defter aralarına yazmış bir çok taraftar için Manchester United, Braga ve CFR Cluj’ün çekildiği kura, açıkçası bir çok ihtimal açısından en güzellerinden biriydi.
Belki de Fatih Terim’in bunca söylemine karşın kuralar da, bu sezon Galatasaray taraftarını illallah ettiren rehavetin tetikçisiydi. Grubun ilk 3 maçından sadece 1 puan çıkartan Galatasaray’ı, gariptir ki hayallerine kavuşturan yegâne sebep, yine 2000 ruhunda saklıydı. Fatih Terim, “UEFA Kupası kazanılırken, ilk 3 maçtan yine 1 puan toplanmıştı.” diyordu. İşte o tek cümle, “tek ihtimali olanları” yeniden hayata döndürecekti.
Taktik Tablasında Galatasaray: Şampiyonlar Ligi
Doğrusunu söylemek gerekirse, bazı durumlarda kükremeden önce pusmak gerekir. Galatasaray’ın grup aşamasında bu kadar sıkıntı yaşamasının tek sebebi buydu. Her maça kazanmak için çıkmak, olması gereken zihniyetti. Fakat bu doğrultuda hücumu düşünüp, savunmada aksayan “halı saha modeli” oyun anlayışı, intihar niteliğindeydi. Teori, “en iyi savunma hücum yapmaktır.” Diye söyler. Fakat: Ya rakip sizden iyi hücum yapıyorsa? Ya da daha kötü bir senaryoyla, ya siz kötü hücum yapıyorsanız?
Savunma: Ligdeki savunmaya dayalı hataların, üzerinde çalışılmazsa bir sezonu mahvedeceğine dair en büyük kanıtlar, henüz ilk Manchester deplasmanında su üzerine çıkmıştı. Hâl-i hazırda, sahip olunan stoperler adam adama oyun anlayışını kaldırabilecek kadar üst düzey değildi, Eboue ve Riera da hücumcu beklerdi. Yani her açıdan Galatasaray, takım savunması modelini baz almak zorundaydı. Fakat, boğulan hücumların sebebiyet verdiği kontra-ataklar, tam 7 puan kaybettirirken, hatalardan ders alınmış sayılmazdık. Bunun yanında, sezon başı Melo’nun formsuzluğu da iyice yansıyordu savunma hatalarına. Fakat Galatasaray’ın tüm bu handikaplar bir yana, eksik olan tek şeyi, kenetlenmeydi. Zaten bir Türk takımı, en zor senaryoyu görmeden ne zaman yapması gerekeni yapardı ki?
Hücum: Bu paragrafı nazire edercesine “Burak Yılmaz” yazıp bitirmek isterdim. “Büyük takım golcüsü değil!” , “Avrupa’da gol atamıyor…” , “Kapalı savunmayı açacak adam değil, tekniği 0…” ve daha onlarca eleştiriye maruz kalan bir futbolcunun, 6 golle Devler Ligi gol krallığında Cristiano Ronaldo ile ortak olduğunu söylemek, onu zamanında eleştirmiş biri olarak gurur verici bir şey kesinlikle. Hücum anlamında vasatı aşamayan bir takımın neredeyse tüm gollerini (tek gol Aydın’dan geldi) onun atması, kusura bakılmasın ama onun ne kadar iyi olduğundan başka bir şeye işaret edemez. Uzatarak anlamsızlaştırmak istemiyorum. Selçuk İnan kendisine gelir veya Galatasaray bir oyun kurucu getirirse, bir sonraki turda Schalke’yi kupanın dışına edecek bir kadroya, gol atması kesin olan bir de forvete sahipler. Bu oyun düzeni, Schalke’yi de yazmış ve izlemiş birisi olarak ( http://viva1905.blogspot.com/2012/12/schalke-04u-tanyalm.html ) söylemem gerekirse onları mağlup etmeye yetecek bir düzen. Galatasaraylılar, sahip oldukları “tek ihtimal” üzerinden hayallerini kurmaya devam etsinler. Yanılmayacaktırlar.
Eksiğiyle fazlasıyla Transfer dönemi için Galatasaray’a tiyolar:
Öncelikle hedefler belli ve bulunulan konum tatmin edici seviyede. Lâkin az önce bahsettiğim eksikleri kapatacak transferler yapılmazsa, bu senaryonun devamı pek iç açıcı olmayacaktır.
Savunma yönünden bakarsak, Dany yeterli değil. Ujfa muhtemelen formsuz dönecektir ve başka bir alternatif de bulunmuyor. (Gökhan Zan’ı saymazsak) Ne kadar dikkate alınır bilmem fakat benim bu mevki için önerilerim: Ömer Toprak, Simon Kjaer ve Serdar Aziz.
Orta sahada ise eksikler Selçuk İnan’ın formsuzluğu ve Amrabat’ın verimsiz oyunu. Ne yazık ki iyi niyet, daima işe yaramıyor. Amrabat’ın kesilmesi gerekiyor ve Selçuk da artık vazgeçilmez olmadığını anlamalı. Bu bölgede ise transfer önerilerim: Selçuk için; Diego ve Pablo Batalla, Amrabat için; Joe Cole.
Forvette ise Umut’un zaman zaman verimsiz oyunu Şampiyonlar Ligi’nde büyük sıkıntıya sebep oluyor. Elmander için şanssızlıklarla dolu bir sezon olduğunu düşünürsek, bu bölge için önerilerim: Mauro Zarate ve Fernando Llorente (Kulübüyle ciddi problemleri var ve bonservisi uçuk bir rakam değil).
Transfer önerilerinin en güzellerini sizlerin hayallerine bırakıyor, en makul adamlarla, en güzel başarıları diliyorum.
Rehavetin ciddi bir şekilde son şampiyonun canını yakacak olmasının anlaşıldığı maç ise, 2. haftadaki 3-3’lük Beşiktaş beraberliği oldu. Galatasaray kağıt üzerinde üstündü, rakip bir ezeli rakip değil de, “FEDA” diyen bir Beşiktaş gibiydi sanki. Fakat sahadaki oyun bu ihtimallerin hepsini bir anda tuzla buz etmişti. “2000 ruhundan” bahseden bir çok insan bir anda 2. Fatih Terim dönemini hatırlamak zorunda kaldı. Eldeki bu 3 resmi maç; Süper Kupa, Kasımpaşa ve Beşiktaş maçları 17 haftanın analizi için yeterliydi. Diğer maçlara baktığımızda, bu 3 maçtaki hataların ya tekrarladığını, ya da üzerinde çalışılarak düzeltildiğini gördük. Tüm bunlar psikolojik hesaplaşmanın sonucuydu. Peki ya Galatasaray taktik tablasında nasıldı?
Taktik Tablasında Galatasaray: Spor Toto Süper Lig
Savunma: Galatasaray’ı savunma anlamında ele alırken bir bütün olarak değerlendirmek, oyun planı düşünüldüğünde en akıl kârı iş gibi gözüküyor. Doğrusunu söylemek gerekirse sakatlık problemi yaşamayan bir Muslera, bu takımın en kötü zamanında bile en güçlü silahı. Muhtemeldir ki yakın zamanda ona Avrupa yolları gözükecek fakat yine de o kalede olduğu sürece bir süre daha Galatasaraylılar’ın “içi rahat olacaktır”. Ujfalusi’nin yokluğu, yetenekli fakat tecrübesiz Semih’i yalnızlığa itiyor. Üstelik onun partneri Dany tam bir canlı bombayken bu yalnızlık çok daha tehlikeli bir hâl alıyor şüphesiz. Melo’nun geliş tarihinin sürekli gecikmesi ve hazırlık dönemine yetişememesi ise Galatasaray’ın 4-4-2’sini savunma açısından sekteye uğratan en büyük handikaplardan biriydi. Üstelik Hamit, Madrid öncesi Hamit gibi savunma ve hücum ile aynı anda başa çıkabilen Hamit değildi, eksikti. Amrabat ise Şampiyonlar Ligi maçları dışında tam bir bombaydı. Şüphesiz ki onu ilk 11’e bağlayan yegâne sebep onun form durumu değil, arkasındaki Riera’nın onun işini de eksiksiz yapıyor oluşuydu. Elmander’in yokluğunda ise Umut, “savunmacı forvet” pozisyonunda derecelendirmek gerekirse 10 üzerinden 9 alabilecek bir performans sergiledi. Elmander’in geçen sezon görevi gol atmak değildi ve on küsür gol bir forvet için yüksek bir rakam sayılmazdı. Lâkin Elmander’in olmadığı maçlarda Galatasaray ne ileride top tutabiliyor, ne de savunmada bir bütün oluşturabiliyordu. Bu sebeple Umut’u hücumda değerlendirmeden önce savunmadaki başarısından ötürü kutlamamak ayıp olur. Eboue’ye de ayrı bir parantez açmakta fayda var zira, yıllardır futbol izleyen biri olarak sağ-bekin oyun kurabildiği bir takımı izlediğimi hatırlayamıyorum. Zaman zaman aksasa da savunma ve hücumun yanı sıra, futbol zekâsı denilen meretin herkeste olmadığını hatırlatan bir futbolcu Eboue.
En büyük kusura gelecek olursak, savunmada “halı saha takımı” görüntüsü veriyor Galatasaray. Gole giderken takım hâlinde hücum yapılıyor fakat geriye dönerken takımın yarısı soluklanıyor. Örneklendirmek gerekecek olursa: Orduspor maçında yenilen 2 gol, ŞL grubunun ilk devresinde yenilen tüm goller, Beşiktaş maçında Holosko’nun golü, Gençlerbirliği maçında yenilen gollerin tamamı kontra-ataktan verilen pozisyonlardandı. Selçuk’un formsuzluğunun aksini iddia edenler için bu gollerin açıklaması Selçuk’ta gizlidir. İleride hücumu tamamlayamayan Galatasaray, oyunu boğup eli boş döndüğü sürece, bu tür goller yemeye de muhtemelen devam edecek.
Hücum: Sezon başında “çilek” bekleyen Galatasaraylılar’ın, en çok isyan ettiği nokta Burak ve Umut’un transferleriydi. Adı geçen forvetlerin yanında bu ikili bir çok insanı tatmin etmeyecek cinstendi doğrusunu söylemek gerekirse. Fakat “savunmacı forvet” Umut’un ligdeki 11 golüne Burak’ın 10 golünü eklediğinizde karamsarlık bulutlarının gol yağmuru olarak geri döndüğünü söylemek pek de yanlış olmaz. Üstelik Hamit’in yükselen form grafiği de cabası. Selçuk’un bu kadar kötü olduğu bir dönemde, bu kadar çok gol bulan ve bulduğundan çok daha fazlasını kaçıran Galatasaray’ı bu şekilde kabullenmek yanlış olmayacaktır. Yedek bir forvetin olmaması, Elmander’in geçen seneye nazaran eksiklerinin olması handikaplar olsa da, transfer döneminin bu işler için olduğunu unutmamak gerek.
Riera ve Eboue’nin birer bek olmak dışında, Galatasaray hücumlarını organize adamlar olması, “ağlanacak hâlin” bir o kadar güzel olmasıdır belki de. Sezon başında sol-bek yok ver yansınlarının Riera’nın anadan doğma sol-bek olduğunu öğrendikten sonra kesilmesi, üstüne oyunun her bölümünde etkili oyunu onun ve Eboue’nin yokluğunda takımın niçin bu kadar aksadığına en güzel cevap belki de. Melo’nun takıma ısınmasının ardından Selçuk’un da yavaş yavaş toparlandığını, bunun yanında Yekta ve Aydın gibi güzel alternatiflerin olması sevindirici şeylerden sayılabilir. Yine de daha sonra değineceğim transfer eksiklerinin büyük bölümü orta sahadan kaynaklanıyor. Galatasaray pas yapıyor, topa sahip oluyor fakat oyun kuramıyor. Dünyanın en büyük ironilerinden biri olarak Galatasaray hücumdaki beceriksizliğini yediği gollerle faturalamak durumunda kalıyor.
Şampiyonlar Ligi’nde Galatasaray: “Selamun Aleyküm, Biz Geldik”
Twitter’da gördüğüm, yüzümü güldürürken hayallere daldıran bir tweetti: “Şampiyonlar Ligi 90’lar nostaljisi yapıyor. Ajax, Dortmund, Juventus ve Galatasaray geri döndü.” yazıyordu. Bir Galatasaraylı’nın Şampiyonlar Ligi’ne dönüşünden dolayı yaşadığı mutluluk, 140 karakterle en güzel bu şekilde özetlenebilirdi. Fakat, “başarının sürekliliği” düşüncesinde bir duruş takınan yönetim için Devler Ligi’ne geri dönmekle yetinmek, aslına bakılırsa başarısızlık olacaktı. Üstelik bir çok psikoloji bir aradaydı. Galatasaraylılar uzun bir aradan sonra olası grup eşleşmelerini yazıp çiziyor, Salı-Çarşamba maçlarına hazırlanıyor, üzerine yeni stadyumda yapılacak onlarca koreografi fikrini bir sanatçı edasıyla düşünüp duruyordu. Elbette ki lig şampiyonluğu önemliydi fakat başarıya hasret bir büyük kulübün olması gereken yere geri dönmesi, heyecan uyandırmanın yanında tıpkı söz ettiğim tweet gibi hayallere daldıran cinstendi. Grup kuraları öncesi, matematikte kombinasyonu hatim etmiş, 32’nin 4’lü kombinasyonundan hayallerini defter aralarına yazmış bir çok taraftar için Manchester United, Braga ve CFR Cluj’ün çekildiği kura, açıkçası bir çok ihtimal açısından en güzellerinden biriydi.
Belki de Fatih Terim’in bunca söylemine karşın kuralar da, bu sezon Galatasaray taraftarını illallah ettiren rehavetin tetikçisiydi. Grubun ilk 3 maçından sadece 1 puan çıkartan Galatasaray’ı, gariptir ki hayallerine kavuşturan yegâne sebep, yine 2000 ruhunda saklıydı. Fatih Terim, “UEFA Kupası kazanılırken, ilk 3 maçtan yine 1 puan toplanmıştı.” diyordu. İşte o tek cümle, “tek ihtimali olanları” yeniden hayata döndürecekti.
Taktik Tablasında Galatasaray: Şampiyonlar Ligi
Doğrusunu söylemek gerekirse, bazı durumlarda kükremeden önce pusmak gerekir. Galatasaray’ın grup aşamasında bu kadar sıkıntı yaşamasının tek sebebi buydu. Her maça kazanmak için çıkmak, olması gereken zihniyetti. Fakat bu doğrultuda hücumu düşünüp, savunmada aksayan “halı saha modeli” oyun anlayışı, intihar niteliğindeydi. Teori, “en iyi savunma hücum yapmaktır.” Diye söyler. Fakat: Ya rakip sizden iyi hücum yapıyorsa? Ya da daha kötü bir senaryoyla, ya siz kötü hücum yapıyorsanız?
Savunma: Ligdeki savunmaya dayalı hataların, üzerinde çalışılmazsa bir sezonu mahvedeceğine dair en büyük kanıtlar, henüz ilk Manchester deplasmanında su üzerine çıkmıştı. Hâl-i hazırda, sahip olunan stoperler adam adama oyun anlayışını kaldırabilecek kadar üst düzey değildi, Eboue ve Riera da hücumcu beklerdi. Yani her açıdan Galatasaray, takım savunması modelini baz almak zorundaydı. Fakat, boğulan hücumların sebebiyet verdiği kontra-ataklar, tam 7 puan kaybettirirken, hatalardan ders alınmış sayılmazdık. Bunun yanında, sezon başı Melo’nun formsuzluğu da iyice yansıyordu savunma hatalarına. Fakat Galatasaray’ın tüm bu handikaplar bir yana, eksik olan tek şeyi, kenetlenmeydi. Zaten bir Türk takımı, en zor senaryoyu görmeden ne zaman yapması gerekeni yapardı ki?
Hücum: Bu paragrafı nazire edercesine “Burak Yılmaz” yazıp bitirmek isterdim. “Büyük takım golcüsü değil!” , “Avrupa’da gol atamıyor…” , “Kapalı savunmayı açacak adam değil, tekniği 0…” ve daha onlarca eleştiriye maruz kalan bir futbolcunun, 6 golle Devler Ligi gol krallığında Cristiano Ronaldo ile ortak olduğunu söylemek, onu zamanında eleştirmiş biri olarak gurur verici bir şey kesinlikle. Hücum anlamında vasatı aşamayan bir takımın neredeyse tüm gollerini (tek gol Aydın’dan geldi) onun atması, kusura bakılmasın ama onun ne kadar iyi olduğundan başka bir şeye işaret edemez. Uzatarak anlamsızlaştırmak istemiyorum. Selçuk İnan kendisine gelir veya Galatasaray bir oyun kurucu getirirse, bir sonraki turda Schalke’yi kupanın dışına edecek bir kadroya, gol atması kesin olan bir de forvete sahipler. Bu oyun düzeni, Schalke’yi de yazmış ve izlemiş birisi olarak ( http://viva1905.blogspot.com/2012/12/schalke-04u-tanyalm.html ) söylemem gerekirse onları mağlup etmeye yetecek bir düzen. Galatasaraylılar, sahip oldukları “tek ihtimal” üzerinden hayallerini kurmaya devam etsinler. Yanılmayacaktırlar.
Eksiğiyle fazlasıyla Transfer dönemi için Galatasaray’a tiyolar:
Öncelikle hedefler belli ve bulunulan konum tatmin edici seviyede. Lâkin az önce bahsettiğim eksikleri kapatacak transferler yapılmazsa, bu senaryonun devamı pek iç açıcı olmayacaktır.
Savunma yönünden bakarsak, Dany yeterli değil. Ujfa muhtemelen formsuz dönecektir ve başka bir alternatif de bulunmuyor. (Gökhan Zan’ı saymazsak) Ne kadar dikkate alınır bilmem fakat benim bu mevki için önerilerim: Ömer Toprak, Simon Kjaer ve Serdar Aziz.
Orta sahada ise eksikler Selçuk İnan’ın formsuzluğu ve Amrabat’ın verimsiz oyunu. Ne yazık ki iyi niyet, daima işe yaramıyor. Amrabat’ın kesilmesi gerekiyor ve Selçuk da artık vazgeçilmez olmadığını anlamalı. Bu bölgede ise transfer önerilerim: Selçuk için; Diego ve Pablo Batalla, Amrabat için; Joe Cole.
Forvette ise Umut’un zaman zaman verimsiz oyunu Şampiyonlar Ligi’nde büyük sıkıntıya sebep oluyor. Elmander için şanssızlıklarla dolu bir sezon olduğunu düşünürsek, bu bölge için önerilerim: Mauro Zarate ve Fernando Llorente (Kulübüyle ciddi problemleri var ve bonservisi uçuk bir rakam değil).
Transfer önerilerinin en güzellerini sizlerin hayallerine bırakıyor, en makul adamlarla, en güzel başarıları diliyorum.
Etiketler:
Analiz,
Galatasaray,
Spor Toto Süper Lig,
Şampiyonlar Ligi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
30 Aralık 2012 11:39
Gs'nin nerdeyse tüm maçlarını izlemiş biri olarak birkaç katkı yapmak isterim. Savunma anlamında, Semih iyi ama mental olarak çok büyük eksikleri var. Yanına mental olarak çok kuvvetli, çok tecrübeli biri alınmalı. Tabii bu Cris kadar yavaş olmamalı. Ama Dany, Semih tandemi ile devam edip gerektiğinde stoperi 3leyecek bir ön libero ile bu kapatılabilir. Mesela bizde Sivok ve Ersan'ın hatalarını Toraman ön libero oynadığında çok iyi kapatıyor. Gs'nin eli bu kadar bolken ve Şamp. Liginde bir çeyrek final için bu konuda iyi bir ön libero bulması lazım. Eğer o ön libero bulunursa Selçuk'un da hücum aksiyonları artacaktır çünkü bu sene hücumda aksamasının en büyük nedenlerinden biri savunmaya yardım etmeye calısmasıydı. İsmi gecen oyunculardan Alper bana göre ancak Selçuk'un yedeği olabilecek, Selçuk'la beraber 2 orta sahayı kaldırabilecek seviyede değil. Ya da daha doğrusu 2si oynarsa Gs'nin takım savunması yine aynı durumda olur. Çünkü Alper arkasında Hürriyet oynadığı için bu kadar rahat oynayabiliyor. Ama 4-3-3'e dönülüp arkaya bir ön libero koyulup önlerine Selçuk-alper ikilisi koyulursa o zaman iş yapabilirler.
Ya da başka bir ihtimal alınabilecek bir ofansif orta saha ile arkada Selçuk-Melo ikilisine şans verip oynatılabilir. 4-2-3-1'e dönülür. Umut öyle bir düzende Sağ forvet oynatılabilir ve dertlerin çoğu biter bana göre. Gol sorunun da çoğu çözülmüş olur. Ama Fatih terim bu düzene ilk yarıda gecebilirdi ama inadından geçmedi. Yani orta sahada melo-selçuk-hamit'li düzene gecip, Amrabat'ı sol acıkta serbest oynatıp Umut'u sağ forvet oynatılabilir. Böylelikle Hamit'in ve amrabat'ın verimi artar. Ve takım savunması bu kadar acık vermez. Alınacak bir sol bek takviyesi bence Riera'dan çokta büyük artısı olmayacaktır.
30 Aralık 2012 15:55
Söylediklerine katılıyorum.Geçtiğimiz sezon çok daha iyi bir Melo vardı ve Selçuk ona güvenerek daha çok hücumu düşünüyordu.Bu sene Melo'ya güvenemediği için hem defansa geliyor hem de ofansa gidiyor.Böylece iki görevi üstlendiğinde tam olarak ikisini de gerçekleştiremiyor.Transfer döneminde adı geçen Alper ve Soner gibi oyuncularda bana göre orta sahamıza çözüm olmaz.
Geçtiğimiz sezon 4-4-2'yi çok iyi oturtturduk ve bunda Elmander ile Necati'nin büyük katkısı vardı.Ama bu sezon oyunculara baktığımızda bana göre en çok verim alabilceğimiz sistem 4-2-3-1 veya 4-5-1.
Bana kalırsa Hamit tam bir kanat değil.Umut da bu sezon ne kadar gol atsa da maçlarda çoğu zaman kayboluyor.İlerideki bu etkisizlik sonrası kalemizde çok gol gördük bu sezon.İleride kaybolan bir forvet yerine orta sahayı üçleyip Hamit, Selçuk ve arkalarında Melo'yu monte edersek hem orta sahayı kalabalık tutarız hem de kanata yapılacak bir transfer ile ofansif anlamda da daha fazla etkili oluruz diye düşünüyorum.Ya da Selçuk'un önüne bir 10 numara transferiyle Selçuk da rahatlatılabilir.
Transferde en çok sol bek ismi geçiyor ama bu sene Riera en iyi transferimiz diyebilirz.Evet hatası oluyor yeri geldiğince çok boş bırakıyor ama dediğin gibi yerine alıncak bir sol bek şu 6 ayda ondan daha iyi katkı sağlayamaz.Sezon sonuna bırakılabilir.Şu anda ihtiyacımız olan 3 pozisyon var.Stoper, sağ kanat ve yaratıcı bir orta saha yani 10 numara.