"Biz Daha Son Sözümüzü Söylemedik..."
Perşembe, Kasım 08, 2012
3 Kasım 2012, Cuma günü. İBB karşısında alınan galibiyetin ardından Fatih Terim basın mensuplarının sorularını yanıtlıyor. Çarşamba günü oynanacak Cluj maçına sıra geldiğinde, imparator yılların verdiği olgunluk ve ''Galatasaray'ın olduğu yerde, umut bitmez'' inancını kelimelere döküyor ve cevaplıyor: ''Biz daha son sözümüzü söylemedik...''
2 sezon önce ''kümede kal Galatasaray'' tezahüratlarının yapıldığı takım, bugün Şampiyonlar Ligi'ne var olma mücadelesi için Romanya'nın yolunu tutuyor. Romanya'ya ulaşan uçağı, Romanya'da meydanları dolduran ve hatta statta Pınarbaşı bile yapacak olan Galatasaray taraftarı karşılıyor. Sezonun ilk devresini kapatan kaptan Ujfalusi sosyal medyada, yardımcı antrenöründen masörüne kadar herkes de kafileyle birlikte milyonların umudu için yazıyor, çiziyor, oynuyor. Üzerine ne düşerse yapıyor. ''Galatasaray büyük bir ailedir'' cümlesini kelime kelime özetliyor yapılanlar. Yönetim-futbolcu-taraftar kutsal üçlüsü en tepeye çıkarılıyor... Maça bir gün kaldı.
Tekrarlanmadığı takdirde hata yapmak, öğrenmenin en güzel yoludur derler. Maç günü geldi. Fatih Terim, en büyük sorunun farkındaydı. Üstelik belliydi ki uzun zamandır bu soruna bir çözüm bulmak niyetindeydi. Kayseri ve İBB galibiyetleri sıradan değildi, bir strateji değişikliğinin ilk safhasıydı. Galatasaray oyunu rakibine kabul ettirmeden önce, rakibine göre oyun seçiyordu. Bütün maç boğucu bir baskı yapmak yerine, ekonomik bir futbol ile net pozisyonlara gidiyor, böylece kendi oyununda boğulmuyordu. Bu, Galatasaray'a Cluj maçını kazandıracak olan felsefeydi. Şimdi bunu kağıttan sahaya dökme vakti gelmişti. Maç saati geldi, beyaz formasıyla Galatasaray son 3 maçına en az forması kadar beyaz bir sayfa açmak niyetindeydi, öyle de olacaktı...
Siyah eldivenleri ve karizmatik duruşuyla kulübede İtalyan mafyasından esintiler sunan Fatih Terim'in, usulca hazırladığı plan, Sicilya'nın takım elbiseli adamlarıyla yarışacak cinstendi. Yekta, böylesine kritik bir maçta cesurca ilk 11'e seçilmiş, yeteneği bir kenara eksikleriyle gündeme gelen Emre, Amrabat'ın yerini almıştı. Bunlar öylesine değişiklikler olamazdı. Cluj, maçın başında bulduğu gol şansının dışında, ilk yarıda yine ilk maça benzer bir şekilde kendi kalesine hapsoldu. Selçuk'un kurguladığı oyunlara, Hamit'in kanat akınları ve Yekta'nın düzenlediği orta alan eşlik edince, gol artık kaçınılmazdı. Nitekim öyle oldu, Hamit'in ortaladığı topta Burak'ın Hakan Şükür edasıyla Cluj filelerine bıraktığı top, günlerdir gerilen sinirlerin bir anda yumuşamasına sebep oldu. İlk yarı da, aynı görüntüyle sonuçlandı.
2. yarıya da aynı üstünlüğü korumak niyetiyle başlayan Galatasaray, oyun disiplininden kopunca Cluj ataklarına engel olamadı.Ancak, Burak'ın söyleyecek 2 golü daha vardı. Hamit-Umut-Burak üçlüsünün oyununda, Hamit'in içeriye ortaladığı ortayı tamamlayan Burak skoru 2-1'e getirdi, ardından Selçuk'un güzel pasında topla buluşan Burak, rakip savunma oyuncusunu belki de hayatının ilk ve en önemli çalımıyla bakkala gönderip, sol ayağıyla da pozisyonu tamamladı. Maç da bu skorla sona erdi.
İrdelenmediği takdirde, Galatasaray'ın oyunundaki değişiklik gözle görülür cinsten değildi. Fakat, bir o kadar da can alıcıydı. Başıboş bir delikanlı edasıyla sağa sola saldıran ve yorulduğu hissettiği anda zayıf karnından vurulan Galatasaray'dan bugün sahada eser yoktu. Ayakları yere basan, özellikle Yekta-Selçuk ve Hamit üçlüsünün yönetimiyle ekonomik bir futbol oynayan Galatasaray, kendisine karşı kullanılan silahı Cluj'a yöneltti bugün. Önce zayıflattı, ardından 2. yarıda oyundan düşen rakibini defalarca kez vurdu. Farka gidebilecek bir maç değil de, 1-3'lük bir skorla yetinilmek durumunda kalındı.
Galatasaray, 2000'de UEFA Kupası'nı kazandığı vakit, Şampiyonlar Ligi'ndeki ilk 3 maçının ardından 1 puanı vardı. Fakat bir daha kaybetmedi ve zirveye kadar çıktı. Fatih Terim'in, 3 kasımda söyledikleri tam da bunu işaret ediyordu. ''Biz henüz son sözümüzü söylemedik...'' diyordu İmparator. Haklıydı. Kartlarını akıllıca oynadı ve oyun sırası ona geldi. Şimdi söz sırası Galatasaray'da.
2 sezon önce ''kümede kal Galatasaray'' tezahüratlarının yapıldığı takım, bugün Şampiyonlar Ligi'ne var olma mücadelesi için Romanya'nın yolunu tutuyor. Romanya'ya ulaşan uçağı, Romanya'da meydanları dolduran ve hatta statta Pınarbaşı bile yapacak olan Galatasaray taraftarı karşılıyor. Sezonun ilk devresini kapatan kaptan Ujfalusi sosyal medyada, yardımcı antrenöründen masörüne kadar herkes de kafileyle birlikte milyonların umudu için yazıyor, çiziyor, oynuyor. Üzerine ne düşerse yapıyor. ''Galatasaray büyük bir ailedir'' cümlesini kelime kelime özetliyor yapılanlar. Yönetim-futbolcu-taraftar kutsal üçlüsü en tepeye çıkarılıyor... Maça bir gün kaldı.
Tekrarlanmadığı takdirde hata yapmak, öğrenmenin en güzel yoludur derler. Maç günü geldi. Fatih Terim, en büyük sorunun farkındaydı. Üstelik belliydi ki uzun zamandır bu soruna bir çözüm bulmak niyetindeydi. Kayseri ve İBB galibiyetleri sıradan değildi, bir strateji değişikliğinin ilk safhasıydı. Galatasaray oyunu rakibine kabul ettirmeden önce, rakibine göre oyun seçiyordu. Bütün maç boğucu bir baskı yapmak yerine, ekonomik bir futbol ile net pozisyonlara gidiyor, böylece kendi oyununda boğulmuyordu. Bu, Galatasaray'a Cluj maçını kazandıracak olan felsefeydi. Şimdi bunu kağıttan sahaya dökme vakti gelmişti. Maç saati geldi, beyaz formasıyla Galatasaray son 3 maçına en az forması kadar beyaz bir sayfa açmak niyetindeydi, öyle de olacaktı...
Siyah eldivenleri ve karizmatik duruşuyla kulübede İtalyan mafyasından esintiler sunan Fatih Terim'in, usulca hazırladığı plan, Sicilya'nın takım elbiseli adamlarıyla yarışacak cinstendi. Yekta, böylesine kritik bir maçta cesurca ilk 11'e seçilmiş, yeteneği bir kenara eksikleriyle gündeme gelen Emre, Amrabat'ın yerini almıştı. Bunlar öylesine değişiklikler olamazdı. Cluj, maçın başında bulduğu gol şansının dışında, ilk yarıda yine ilk maça benzer bir şekilde kendi kalesine hapsoldu. Selçuk'un kurguladığı oyunlara, Hamit'in kanat akınları ve Yekta'nın düzenlediği orta alan eşlik edince, gol artık kaçınılmazdı. Nitekim öyle oldu, Hamit'in ortaladığı topta Burak'ın Hakan Şükür edasıyla Cluj filelerine bıraktığı top, günlerdir gerilen sinirlerin bir anda yumuşamasına sebep oldu. İlk yarı da, aynı görüntüyle sonuçlandı.
2. yarıya da aynı üstünlüğü korumak niyetiyle başlayan Galatasaray, oyun disiplininden kopunca Cluj ataklarına engel olamadı.Ancak, Burak'ın söyleyecek 2 golü daha vardı. Hamit-Umut-Burak üçlüsünün oyununda, Hamit'in içeriye ortaladığı ortayı tamamlayan Burak skoru 2-1'e getirdi, ardından Selçuk'un güzel pasında topla buluşan Burak, rakip savunma oyuncusunu belki de hayatının ilk ve en önemli çalımıyla bakkala gönderip, sol ayağıyla da pozisyonu tamamladı. Maç da bu skorla sona erdi.
İrdelenmediği takdirde, Galatasaray'ın oyunundaki değişiklik gözle görülür cinsten değildi. Fakat, bir o kadar da can alıcıydı. Başıboş bir delikanlı edasıyla sağa sola saldıran ve yorulduğu hissettiği anda zayıf karnından vurulan Galatasaray'dan bugün sahada eser yoktu. Ayakları yere basan, özellikle Yekta-Selçuk ve Hamit üçlüsünün yönetimiyle ekonomik bir futbol oynayan Galatasaray, kendisine karşı kullanılan silahı Cluj'a yöneltti bugün. Önce zayıflattı, ardından 2. yarıda oyundan düşen rakibini defalarca kez vurdu. Farka gidebilecek bir maç değil de, 1-3'lük bir skorla yetinilmek durumunda kalındı.
Galatasaray, 2000'de UEFA Kupası'nı kazandığı vakit, Şampiyonlar Ligi'ndeki ilk 3 maçının ardından 1 puanı vardı. Fakat bir daha kaybetmedi ve zirveye kadar çıktı. Fatih Terim'in, 3 kasımda söyledikleri tam da bunu işaret ediyordu. ''Biz henüz son sözümüzü söylemedik...'' diyordu İmparator. Haklıydı. Kartlarını akıllıca oynadı ve oyun sırası ona geldi. Şimdi söz sırası Galatasaray'da.
Etiketler:
Burak Yılmaz,
CFR Cluj,
Galatasaray,
Şampiyonlar Ligi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Yorum Gönder